Bir kafirin, bütün sıfatları da kâfir olmak lazım gelmez. Belki kendi küfürde olduğu halde, bazı fiil ve hareketleri iman ehline yakışan güzellik ve iyilikte olabilir. İşte bu iman ehline mahsus hallerinden dolayı kafire duâ etmek caiz olur. Ancak bu dua, küfürde kalmasına değil, küfürden çıkıp imana kavuşmasına ait dua olur. Hidayete erişmesi için temennide bulunulur.

Yoksa küfürdeki kâfirin hiç bir iyilik ve faydalılığı bize cazip gelmez, dua ettirecek kadar değeri haiz olmaz. Her şeyin başı imandır. İman olmadıktan sonra, hiç bir vasıl ve hizmet, ahiret değeri taşımaz. Bundan dolayı, bir takım hizmetlerini, buluş ve gayretlerini takdir ettiğimiz küfür ehline iman nasip olması, hidayete ermesi için dua ederiz. Kendilerinde bulunan İslami sıfatlarının hatırı için duamızın içine alabiliriz.

Nitekim cesaret ve itibarlılıklarından dolayı imana girmelerini istediği iki müşrike, Resûl-i Ekrem Efendimiz duâ etmiş:

– Yâ Rab, bu dini ya Ebû Cehil’le, ya da Ömer bin Hattab’la kuvvetlendir, diye yalvarmış. Efendimizin bu duası, Hazret-i Ömer hakkında tecelli eylemiştir. Kırkıncı Müslüman olarak Hz. Ömer, İslâm’a kuvvet verip, güç kazandırmıştır.

Uhud harbinde mübarek dişlerini kırıp, yüzünü kanatan Kureyş müşriklerine Resûlüllah’ın duâsı şöyle olmuştur:

“Allah’ım, kavmime hidâyet eyle. Onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar.”

Resülüllah’ın hidâyet dilediği kavmi o sırada mübarek yüzünü kanatmış, dişlerini kırmış, ashâbından bir çoğunu da şehid etmişti. Buna rağmen Hazret-i Resülüllah, hidayete ermelerini, yaptıklarını bilecek bir imani ve İslâmi şuur kazanmalarını dilemiş, bedduâya asla iltifatta bulunmamıştır.

By Leadtek

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


ReCAPTCHA doğrulama süresi sona erdi. Lütfen sayfayı yeniden yükleyin.