Yemek duasının çeşitleri vardır. Esas olan uzun, yahut da kısa olması değildir. Asıl olan, yenilen yemeğin kadrini, kıymetini bilmek, Allah’a şükür ve hamdde bulunmaktır. Bu belli kelime ve cümlelerle olduğu gibi, Resûlüllah’ın okuduğu kudsi duâlarla, mâneviyat büyüklerinin yaptıkları çeşitli dilek ve niyazlarla da olabilir.
Nitekim ötedenberi okunan bu gibi duaların içinden birini şöyle arzetmek mümkündür.
“Elhamdülillah, Elhamdülillah. Elhamdülillâhille-zi kâle fi kitabihi’l-kerîm: Külû, ve’şrabû ve lâ tüsri-fû innehû lâ yuhıbbü’l-müsrifin. Elhamdülillâhillezi et’amenâ ve sekânâ, ve cealenâ minelmüslimîn. Ve rahmetullahi ve berekâtühû alâ sahibi’t-taâmi ve’l-âkilîn ve’l-kâsibîn ve’t-tâbihîn. Ve sallallahü alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihi ve ashâbihi ec-ma’în.”
İstenirse şunlar da ilave edilir:
“Nimet-i Celilullah, berekât-ı Halilullah, şefaat ya Resûlâllah. Ölenlere rahmet, kalanlara sıhhat ve afiyet, soframıza bereket, yeyip şükredenlere de mağfiret. Kazananlara huzur, pişirenlere saadet, cümlemize de şefaat yâ Resûlâllah. Allahümme zid ve lâ tankus bi-hürmeti’l-fatiha.
Peygamberimizin kısa dualarına dikkatle baktığımız da göruyoruz ki, hepsinde de yenilen yemek üzerinde düşünmek, nimet olarak ihsan edeni hatırlamak, minnet ve şükürlerini ifade etmek vardır. Sünnet olan duanın özünde gördüğümüz budur.
Biz de ister arapça ifadesiyle, isterse kendi şive ve ifademizle bu mânâları dile getiren dualar etmeli, hamd ve şükür duyguları içinde nimeti verene ve hazırlayana teşekkürle sofradan kalkmalıyız.
Zaten sofrada Rabbimizin bizden istediği, zikir, fikir, şükürdür. Başta bismillah zikir, ortada düşünmek fikirdir. Sonra nimeti verene duâ etmek şükürdür.

