Saadetin en büyüğü, hakkı hak olarak görmektir. Nitekim felâketin en büyüğü de, bâtılı batıl olarak görememek olduğu gibi.
İnsan, hayatında hakkı hak olarak görür de ona tâbi olursa meselesi bitmiş, hayatının gayesine ermiş demektir. Zira hayata hakkı hak olarak görüp ona tâbi olmak için gelmişiz. Bu da hâsıl olmuştur. Öyle ise hayat gayesini bulmuş, bulan şahıs da huzura ermiştir.
Günümüzde öylesine korkunç anlayışlara şahid oluyoruz ki, adam hakkı hak olarak göremiyor, bâtılı da bâtıl olarak bilemiyor. Böylece bâtıla hak diye sarılıp bataklığa düşüyor, batılı müdafaa ile ömrünü çürütüyor.
İşte bunun içindir ki, mâneviyat büyükleri hakkı bulmak için şu duayı her zaman ve mekânda tekrarlayıp Allah’a iltica etmişlerdir:
“Allah’ım, bana hakkı hak olarak göster, ona tabi olanlardan kıl. Bâtılı da bâtıl olarak göster, ondan uzaklaştır!” demiştir.
Bilhassa bâtıl ilimler yoluyla inancını yitiren, imanı yok eden, bu yüzden de bâtıla hak diye kapılan nicelerini görmekteyiz ki, Müslüman anadan, babadan doğduğu halde gayr-i müslim fikirlerini, âdetlerini icra ediyor, hayatını yaşıyor, iddiasını benimsemiş görünüyor. Bununla da kalmıyor, çevresini de aynı bâtıla teşvik edip sapıtmaya uğraşıyor. Böylesine korkunç bir sapma, hakkı hak olarak görememekten, bâtılı da bâtıl olarak bilememekten ileri geliyor. Bilse de tâbi olamamaktan hasıl oluyor. İşte böyle korkunç neticeden Allah’a sığınıyor, bu dua ile Rabbimizden hakkı hak olarak görüp tabi olmayı dilemiş oluyoruz. Hayata böyle başladık, böyle devam etmeyi, böyle de son nefesimizi vermeyi diliyoruz.
– Allah’ım, bize hakkı hak olarak göster, ona tabi kıl. Batılı da bâtıl olarak göster, ondan uzaklaştır!

