İnsanın yediği, içtiği içinde kalıp da dışarıya çıkmasa, havat azab olur, rahat kaçar, huzur uçar. Hatta aldığı gıdaları çıkaramayış birkaç gün devam etse, sıhhat tehlikeye girer; sonunda zehirlenme kaçınılmaz olur.

İşte böyle bir tehlikeyle her gün karşı karşıya olduğumuz halde girilen tuvalette bundan kurtuluyor, hayatı tehlikeye sokup ölüme sebep olabilecek içteki sıkıntıyı rahatça dışarıya atmaya muvaffak oluyoruz.

Bunun da şuurunda olmak, değerini bilmek gerekir.

Bundan dolayıdır ki Efendimiz, tuvaletten çıkaren şu duayı okuyarak çıkardı:

“Elhamdü lillähillezî ezhebe anni’l-ezâ ve âfâ-ni…”

“Bana rahatsızlık veren şeyleri giderip. sıhhat ve afiyet hibe eden Allah’a hamd olsun.”

Demek ki, eziyet veren şeylerin gitmemesi de mümkün. Gitmemesi halinde hayatın nasıl zehir olacağı, huzurun yok olup, başka bir felaketin başlayacağı kesindir. Böyle kesin duruma maruz kalmayıp, rahata erişmenin şuurunda olmak, bunun idraki içinde bulunmak nimeti takdir mükellefiyetimizdir.

Bundan dolayıdır ki. Efendimiz tuvalet çıkışında bazen da “Gufrâneke ya Rab” der, böyle rahatlama nimet-leri karşısında İlâhi lûtfa teşekkür ederdi.

Bizler de bu gibi rahatlama sonlarında bu mânâlara gelen duaları okumalı, sahip olduğumuz rahatlamanın idraki içinde olmalıyız. Hem böyle takdirkâr olmak, hayatın daha huzurlu geçmesine vesile olur; yaşadığımız nimetlerin idraki içinde olunca hayatımıza yeni zevk ve lezzetler gelir.

By Leadtek

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


ReCAPTCHA doğrulama süresi sona erdi. Lütfen sayfayı yeniden yükleyin.