Hayat hep güllük güneşlik gitmiyor. Bazan bela ve musibet imtihanlarına tabi tutuluyoruz. İşte böyle dar günlerde yer yükseliyor, gök alçalıyor, bir de bakıyoruz ki kendimiz bu iki büyük silindirin altında ezilmekteyiz. Sabrımız tükeniyor, gücümüz azalıyor, hatta ölümü bile istediğimiz oluyor. Bu musibet geçmez, bu belâ durmaz, bu imtihan bitmez vehmine kapılıyoruz.
Gerçek odur ki, bu imtihan da biter, belâ ve musîbet de sona erer, yine güllük güneşlik günler gelir, yeni huzur, yeni saadet kapıları aralanır, geçmiş tümüyle unutulur, yeni gelecekler meşgul eder bizi.
Ne var ki, insanlar acüldür, bu da geçer yahu, deyip de sabrını, tâkatını bulunduğu ânın musíbetine karşı koymaya tahsis edemez.
Bunun içindir ki, geçici imtihanlara maruz kalan insan, bundan ümitsizliğe kapılıp da ölümü isteyemez, ölüme gidecek bir tutumu tercih edemez. Ölmektense yaşamak hayırlıdır. Hayattan gitmektense kalmak kârlıdır.
Ancak, hayatın kendisi için hayırlı olmadığı kanaatına varıyor, sabrını, tahammülünü yitirmiş bulunuyorsa, duasını şöyle tekrarlayabilir:
“Allahümme ahyinî, mâ kâneti’l-hayâtü hayran li. Ve teveffenî izâ kâneti’l-mevtü hayran lî.”
“Allah’ım, benim yaşamam hayırlı ise beni yaşat, ölmem hayırlı ise beni öldür; bu hâlden kurtar.”
Kendini böyle bir teslimiyetin içine atan mü’min, hakkında hayırlı olana kavuşur. İlâhî hikmet ve takdirin gereği ne ise ona muhatap olur. Böylece huzur bulur, sûkünete erer.
