Tevbe, istiğfar duâlarının mânâsı, yaptığımız bütün günahlara pişmanlık duyduğumuzu ifade etmemiz, bundan sonraki hayatımızda bir daha böyle günah ve kusurlar işlemeyeceğimize Rabbimize söz vermemizdir.
Bu pişmanlığı duymak, bu sözü vermek. bir daha geçmişteki hata ve günahları işlemiyeceğine Rabbine söz vermek, tevbenin, istiğfarın kendisidir. Başka bir söze ve duâya hacet kalmaz.
Ancak, tevbeyi belli kudsi kelimelerle yapmak, mâneviyat büyüklerinin okuduğu duâ ile icra etmek güzel bir âdettir. Mânâda güzel olduğu gibi, mânâyı ifade eden kelimelerde de güzellik bahismevzu olur. Kendi kelimelerimizde ise güzellik sadece mânâda olur, kullandığımız kelimelerde kudsiyet olmaz. Zira kendi kelimelerimiz ne âyette, ne de hadiste geçen, şahsımıza ait beşerî lafızlardır.
Günah ve kusurlarına pişmanlık duyup, üzüntü ve elem hisseden mü’min, önce şu istiğfar duâsını huşû ve hudû ile okur:
“Estağfirullah. Estağfirullah. Estağfirullahe’l-azim el-kerîm, ellezî lâ ilahe illa hüve’l-hayyü’l-kay-yümü ve etübü ileyhi, tevbete abdin zâlimin li-nefsi-hi, lâ yemlikü li-nefsihî mevten ve lâ hayâten ve lâ nüşûrâ. Ve es-elühü’t-tevbete ve’l-mağfirete ve’l-hi-dâyete lenâ, innehû, hüve’t-tevvâbü’r-rahîm.”
“Ya Settarel-uyüb, ya gaffare’z-zünüb!”
“Bu ana gelinceye kadar benim elimden, dilimden. gözümden, kulağımdan, ayağımdan ve elimden bilerek veya bilmeyerek meydana gelen bütün günah ve hatalarıma tevbe ettim, pişman oldum. Küfür, şirk, isyan, günah ve kusur her ne türlü hal vâki oldu ise, cümlesine nadim oldum. pişmanlık duydum. Bir daha yapmamaya azm ü cezm ü kast ettim. Sen bu tevbemi kabul eyle. Nefsime uyup, şeytana tabi olup da aynı günah ve kusurları bir daha tekrar etmeme imkan verme, ya Rabbi Bir daha iman ve ikrar ediyorum ki, Peygamberlerin evveli Adem Aleyhisselâm, âhiri ise Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm, bu ikisi arasında sayılarını bilemeyeceğim kadar çok Peygamber gelmiş, İlâhi kitaplar tebliğ etmişlerdir. Bunların cümlesine inandım, iman ettim, hepsi de haktır ve gerçektir. Bütün Peygamberlere, onlara gönderilmiş olan İlâhî kitaplara ve içindeki emirlere şeksiz ve şüphesiz iman ettim, dilimle ikrar, kalbimle tasdik ediyorum ve yine îman ve ikrar ediyorum ki en son kitap Kur’ân-ı Azimüşşân ve en son Peygamber de Hazret-i Muhammed Aleyhisselam’dır.
“Âmentü billâh ve bimâ câe min indillah. Âmen-tü bi-Resûlillah ve bimâ câe min indi Resûlillah. Âmentü billâhi ve melâiketihî ve kütübihî ve Rusuli-hi ve’l-yevmi’l-âhiri ve bi’l-kaderi, hayrihî ve şerrih minellâhi teâlâ ve’l-bâsü bade’l-mevt. Hakkun, eşhe-dü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeder abdühû ve Resûlüh.”
Haftanın belli gün ve saatinde tevbe, istiğfar etmeyi âdet edinen mü’min. geçmiş günah ve kusurlarına sık sık tevbe, istiğfarda bulunmalı, bir daha yapmayacağı azmi ve kasdiyle Rabbına yepyeni bir ümid ve imanla yo nelmelidir.
Biri. Hazret-i Ali’ye:
Ne zamana kadar tevbe, istiğfara devam edeceğiz? diye sorar. Hazret-i İmam şöyle cevab verir:
Tevbe ettiğin günahları bir daha tekrar etmeyinceye kadar!
Yani günahlar bahismevzu olduğu müddetçe, tevbe, istiğfar da bahismevzu olacaktır. Terkedilen günahtan dolayı tevbe bahismevzu olmaz, ancak yeni günahlarımız, kusurlarımız bahismevzu olur. Bu defa tevbe, istiğfarlarımız da onlara yönelik sayılır.
Hattâ günahlardan sonra duyulan derin üzüntü ve sıkıntı da zımni bir tevbe, istiğfar sayılır. Bu dahi bir faydayı temin eder. Bu bakımdan günahlardan derin üzüntü duymalı, sıkıntı hissetmelidir.
