Günahlarımızı gönlümüze, kalbimize sirâyet etmiş kir kabûl etsek; tevbe, istiğfarı da bu kirleri temizleyen ilaçlar kabûl edebiliriz. Nasıl bir takım maddi kirler ilaçlarla, sabunlarla temizleniyor, beden ve elbise tertemiz hale getiriliyor. Pişmanlık duyarak yapılan tevbe, istiğfarlar da aynen öyledir. Bu dualarla kalbimiz ve gönlümüzdeki günah kirlerinden yıkanır, tertemiz hale geliriz. Dini hayatımıza yepyeni bir ruh ve azimle devam ederiz. Bu yenilik ve temizleniş bize şevk verir, kuvvet kazandırır. Böylece tevbemizin kabûl olduğunu da anlarız.
Bundan dolayıdır ki, Resûl-i Ekrem Efendimiz ashabına sık sık tevbe, istiğfarla temizlenmeyi tavsiye buyurur, hatta Huzeyfe Radıyallahû anhû’ye:
– Ya Huzeyfe, hani tevbe, istiğfarın? Baksana ben de günde yüz defa tevbe, istiğfarda bulunuyorum, diyerek ashâbını ikâz etmiş olurdu.
Nitekim Hazret-i Ömer Radıyallahû anhû şöyle demiştir:
Biz Resülüllah’ın bir mecliste iken yüz defa tevbe, istiğfarda bulunup şu duâyı okuduğunu saydığımız olurdu:
“Rabbiğfir li ve tüb aleyye. İnneke ente’t-Tevvâbürra-him.”
“Ey Rabbim! Beni mağfiret eyle ve benim tevbemi kabûl eyle. Şüphesiz ki sen tevbeleri en çok kabûl eden, en merhametli olansın.”
Peygamberimizin tavsiye buyurduğu istiğfar duâlarından birine Seyyidü’l-İstigfar adı verilmiştir. Yani istiğfar dualarının başta geleni demektir. Bu dua da şöyledir:
“Allahümme ente Rabbî, lâ ilahe illa ente halâkteni ve ene abdüke ve ene alâ ahdike ve va’dike mesteta’tü. Eüzü bike min şerri mâ sana’tü, ebû’u leke bi-nimetike aleyye. Ve ebû’u bi-zenbî, fağfir li, fe-in-nehû lâ yağfiru’z-zünûbe illâ ente. Birahmetike yâ er-hame’r-rahimîn…”
“Allah’ım, sen benim Rabbimsin. Sen varsın, senden başka İlâh yoktur. Beni sen yarattın. Ve ben senin kulunum. Gücüm yettiği kadarıyla ezelde sana verdiğim söz üzerine ve emirlerine uygun bir hayat tarzında sebat edeceğim. İşlediğim günah ve hatalardan dolayı sana sığınıyorum. Bana ikram ettiğin nimetlerini itiraf ve ikrar ediyorum. Günahlarımın da varlığını itiraf ve ikrar ettiğim gibi. Bunca nimetlerine karşı işlediğim bunca günah ve kusurlarımdan dolayı sana iltica ediyorum, beni afvet ya Rabbi. Hakikat odur ki, günahları başka afveden yoktur, ancak sen varsın. Senin afvın vardır. Senin sonsuz merhamet ve afvına sığınıyorum ey merhametlilerin merhametlisi!”
Beşeriyet icabı, maruz kaldığı günahın teʼsirinden derin sıkıntıya düşen biri Resûlullah’a geldi:
Helâk oldum yâ Resûlallah, helâk oldum! diye feryada başladı.
Ümitsizliğe kapılan adamın günahlarının çokluğu, belki de büyüklüğü böyle bir sıkıntıya düşmesine sebeb olmuştu. Efendimiz ona. “Şu duâyı tekrarla bakayım” buyurdu.
“Allahümme, mağfiretüke evseu min zünûbî ve rahmetüke ercâ indî min ameli!”
Bu duâyla şöyle demiş oluyordu:
“Ya Rab, senin mağfiretin benim günahımdan büyüktür. O büyük olan rahmetin benim için esastır, ken-i kısır amelimden öncedir.”
Anlaşılıyor ki, kul ne kadar günahkar da olsa Allah’ın rahmetinden ümid kesmemelidir. Zira Allah’ın rahmeti kulun günahından çok ve geniştir.

